Bu rehberi yazmamın en büyük nedeni, son derece iyi niyetle yaptığımız yanlışları fark etmek ve dört ayaklı dostlarımızın bizden ne istediklerini daha kolay anlamaktır.
Köpekler, artık hepimizin bildiği üzere kurttan türemiştir. Yani bir sürü hayvanıdır. Bu bizim anahtarımız olacak: Sürü hayvanı…
Yani tek başına yaşayamazlar! Peki sürüler nasıl yaşar?
Öncelikle, bir sürü liderine, otoriter bir figüre ihtiyaç vardır. Ne yazık ki birçoğumuz “otorite” sözünü yanlış anlıyoruz. “Köpeğine otoriter davranmalısın” deyince, “Ne yani onu döveyim mi?” diye cevaplar alıyorum. Otoriter olmanın, kızgın ve agresif olmakla hiç alakası yoktur! Otoriter olmak, kendinize güvenmek ve karşınızdakinin sorumluluğunu almaktır; tıpkı hata yapan bir çocuğu dövmek yerine, karşısına alıp konuşan bir ebeveyn gibi olmaktır. Dönelim sürümüze…
Bir batında 6 köpek doğarsa, bu köpeklerden sadece 1 tanesi dominant yani baskın tip olur. Diğerleri otorite için mücadele eder ama sonunda baskın olana uymayı seçeceklerdir. Peki bundan çıkan sonuç nedir? 10 köpekten 9 u doğal olarak takipçi olmayı ister; yani lidere uymayı. Böyle mutlu olacaklardır. Doğada hiçbir canlı, onu en çok seveni takip etmez, güçlü ve otoriter olanı takip eder.
köpeklerde yalama olayını fazla açmamış.benimkisi eve gidince çıkgın gibi bizi yalamak istiyor .neden acaba?
Bizdede aynı arka bacakları üstünde zıplıyor deliler gibi köpeklerde yalama selamlama manasına geliyor ne kadar doğru bilmiyorum ama köpekler sürü hayvanı olduğu için mantıklı ;köpekler sahibi evden çıkınca bir daha gelmicek diye düşünüp terkedilmiş hissine kapılıyormuş görüncede sevinçten çılgına dönüyorlar.
KediliBaba Çok teşekkürler bizlerle paylaştığınız için bir gün köpeğim olduğunda hepsini dikkate alacağım
Eline emeğine sağlık valla çok yararlı bilgiler vermişsiniz efendim. Umarım bu yazıyı gören insanlar dikkate alır bunu :)
benim kedilerimin fotoğraflarını birısı youtubede paylaşıyor.kimdir bilmiyorum .çokta umrumda değil.
Yanlışlar neden kaynaklanıyor?
Biri bize balina yavrusu ya da fil yavrusu verse “ Ben nerden bileceğim ona nasıl bakılacağını?” deriz ama iş köpeklere gelince hazırızdır onların birer İNSAN olduğuna inanmaya. Yani köpekler üzerinde insan psikolojisi uygularız. İşte davranış bozukluklarının ve mutsuzlukların birçoğu, köpeklerimize köpek gibi değil de insanmış gibi davranmamızdan kaynaklanır. “Ama o bir köpekten çok daha fazlası!” diyenler var; “köpekten fazla olmak mı? Köpekleri mi aşağılıyorsun yani?” Köpek köpektir, balina balina, insan da insan. Öncelikle bunu kabullenmemiz gerek.
Köpeğe nasıl köpek gibi davranılır?
Gök gürültüsünden korkan bir çocuğunuz olsa nasıl tepki verirsiniz? Muhtemelen gider sarılır ve ona güvende olduğunu hissettirmeye çalışırsınız. Peki köpeğiniz gök gürültüsünden korkuyorsa? Aynısı değil mi?
Değil! Köpeklerin beyni böyle çalışmıyor! Sonra size sürüden birkaç örnek vererek bu durumu daha iyi açıklayacağım ama şimdilik şunu söyleyeyim. Bir köpek korku belirtisi gösterdiğinde, otoriter bir şekilde, onu uyarmalısınız! Sert bir Hayır! işinizi görecektir. Çünkü bir köpeği sevip okşadığınızda, o bulunduğu halin sizin tarafınızdan desteklendiğini düşünecektir. Yani korkan bir köpeği okşarsanız muhtemelen “hımmm. Demek ki burada gerçekten korkmam gerekiyormuş!” diyecektir. Aynı şey birine hırladığında da ya da fazla havladığında da geçerli. “Tamam oğlum, sakin ol!”diye yumuşak bir şekilde bir köpeği severseniz… “işte burası hırlamam gereken yer!” diyecektir.
rubik
rubik
Köpeklerle mutlu yaşama rehberi
Bu rehberi yazmamın en büyük nedeni, son derece iyi niyetle yaptığımız yanlışları fark etmek ve dört ayaklı dostlarımızın bizden ne istediklerini daha kolay anlamaktır.
Köpekler, artık hepimizin bildiği üzere kurttan türemiştir. Yani bir sürü hayvanıdır. Bu bizim anahtarımız olacak: Sürü hayvanı…
Yani tek başına yaşayamazlar! Peki sürüler nasıl yaşar?
Öncelikle, bir sürü liderine, otoriter bir figüre ihtiyaç vardır. Ne yazık ki birçoğumuz “otorite” sözünü yanlış anlıyoruz. “Köpeğine otoriter davranmalısın” deyince, “Ne yani onu döveyim mi?” diye cevaplar alıyorum. Otoriter olmanın, kızgın ve agresif olmakla hiç alakası yoktur! Otoriter olmak, kendinize güvenmek ve karşınızdakinin sorumluluğunu almaktır; tıpkı hata yapan bir çocuğu dövmek yerine, karşısına alıp konuşan bir ebeveyn gibi olmaktır. Dönelim sürümüze…
Bir batında 6 köpek doğarsa, bu köpeklerden sadece 1 tanesi dominant yani baskın tip olur. Diğerleri otorite için mücadele eder ama sonunda baskın olana uymayı seçeceklerdir. Peki bundan çıkan sonuç nedir? 10 köpekten 9 u doğal olarak takipçi olmayı ister; yani lidere uymayı. Böyle mutlu olacaklardır. Doğada hiçbir canlı, onu en çok seveni takip etmez, güçlü ve otoriter olanı takip eder.
Yanlışlar neden kaynaklanıyor?
Biri bize balina yavrusu ya da fil yavrusu verse “ Ben nerden bileceğim ona nasıl bakılacağını?” deriz ama iş köpeklere gelince hazırızdır onların birer İNSAN olduğuna inanmaya. Yani köpekler üzerinde insan psikolojisi uygularız. İşte davranış bozukluklarının ve mutsuzlukların birçoğu, köpeklerimize köpek gibi değil de insanmış gibi davranmamızdan kaynaklanır. “Ama o bir köpekten çok daha fazlası!” diyenler var; “köpekten fazla olmak mı? Köpekleri mi aşağılıyorsun yani?” Köpek köpektir, balina balina, insan da insan. Öncelikle bunu kabullenmemiz gerek.
Köpeğe nasıl köpek gibi davranılır?
Gök gürültüsünden korkan bir çocuğunuz olsa nasıl tepki verirsiniz? Muhtemelen gider sarılır ve ona güvende olduğunu hissettirmeye çalışırsınız. Peki köpeğiniz gök gürültüsünden korkuyorsa? Aynısı değil mi?
Değil! Köpeklerin beyni böyle çalışmıyor! Sonra size sürüden birkaç örnek vererek bu durumu daha iyi açıklayacağım ama şimdilik şunu söyleyeyim. Bir köpek korku belirtisi gösterdiğinde, otoriter bir şekilde, onu uyarmalısınız! Sert bir Hayır! işinizi görecektir. Çünkü bir köpeği sevip okşadığınızda, o bulunduğu halin sizin tarafınızdan desteklendiğini düşünecektir. Yani korkan bir köpeği okşarsanız muhtemelen “hımmm. Demek ki burada gerçekten korkmam gerekiyormuş!” diyecektir. Aynı şey birine hırladığında da ya da fazla havladığında da geçerli. “Tamam oğlum, sakin ol!”diye yumuşak bir şekilde bir köpeği severseniz… “işte burası hırlamam gereken yer!” diyecektir.
Sürüdeki hareketler,
Bir köpek, bölgesine yaklaşan bir hayvanı gördüğünde, gidip ona havlayacaktır. Eğer sürü lideri, bu havlamayı uygun görüyorsa, gidip burnuyla başına dokunacak (yani onu sevecek) ve havlamasına eşlik edecektir, ama eğer havlamasını istemiyorsa, boynuna, ona hiç zarar vermeyecek bir ısırık konduracaktır. Çoğu zaman lider, kendisi dururken bir takipçinin etrafa havlamasını istemez! Ancak büyük bir saldırı varsa ya da gençlerin eğitimi söz konusuysa, köpeklerin havlamasına izin verir. Sürüde anormal korkuları olan bir üye varsa, yine yandaş takipçiler, lidere sezdirmeden köpeği ısırarak uyarır! “Korkmana gerek yok.. Hadi geride kalıyorsun!” derler kendilerince…
“Ay canııım! Arabalardan çok korkuyor! Çocuklardan çok korkuyor” diye onun korkusunu daha da fazla beslemeyin!
Köpek beyni bizden çok daha farklı çalışır. En büyük fark, aynı anda iki işi yapamayacak olmalarıdır. Yani, işlemcileri iki programı aynı anda açmaz, ancak baskın olanların daha karışık ve stratejik düşündüğü gözlemlenmiş. Yani bir köpek, çok fazla düşünmek istemez. Sakin, kendisi için karar verilmiş hayatı ister. Köpeklerin, kurallara ve kısıtlamalara ihtiyacı vardır. Köpeğiniz, yatağa çıkmaya izin vermediğiniz için size küsmez! Aksine güçlü bir lidere sahip olmak onu rahatlatır.
Burada, insan- ve doğa arasındaki en büyük farka değinmek istiyorum: Özgürlük.
Özgürlük sadece, insanların sevdiği bir kavramdır. Hiçbir balık, “bugün sürümden ayrılıyım da şöyle bir Sidney koyunu göreyim” demez! Yani bir köpek, kurallarla karşılaşınca, bizim gibi düşümez. Eyvah… özgürlüğüm elden gidiyor…. demez.
Bir köpeğe kural konulmazsa ne olur?
Öncelikle büyük ihtimalle mutsuz olur, neden?
Eğer bir sürüde, Sürü lideri, takipçilerden herhangi birine iş vermemişse, o köpek sürüden dışlanmış ve atılmış demektir ve bu bir köpek için olabilecek en kötü şeydir. Önce lider sonra ailesi dışlar ve bir başka sürüyle karşılaşana kadar – ki kabul edilmesi düşük bir olasılıktır – hayatı zindan olur. Bir sürüde, kimi koruma- kimi yemek bulma- kimi yavruları koruma- kimi gençlerin eğitiminden sorumludur. Yani birinci durum şudur: Köpeğinize kurallar koymazsanız, kendini dışlanmış hissedecek ve sürekli yeniden kabullenilmek için, sizi tavlamaya, gözüne girmeye çalışacaktır. Çoğu, çok hareketli ve neşeli sandığımız köpek, aslında çaresizce, kendisini sürü liderine yani insana kabul ettirmeye çalışıyordur. Aşırı bölgeci ve korumacı oluyordur. Ya da zıp zıp, sahibinin yüzünü yalamaya çalışıyordur – bu köpeklerde yavruların anneleri için yaptığı bir davranıştır, sevgi değil, ilgisizlik belirtisidir. Ya da artık durum o kadar- o kadar ileri gitmiştir ki, kuyruğunu kovalamak gibi obsesif davranışlar başlar.
İkinci bir durum ise şu: Yukarda dediğim gibi birçok köpek takipçi olmak ister, ama sürünün bir lidere ihtiyacı olduğunu düşünmeye başladığında, bu görevi kendisi doldurmaya çalışacaktır. Yine aşırı koruma durumu başlar, çünkü sürüsünü korumaya çalışıyordur ve tabi misafirlere dahi izin vermezler, bazen eşinizin yanınıza oturmasına bile kızarlar. Oyuncaklarını istediğiniz zaman size vermezler. Bunlar sizin yaşadığınız problemlerdir ama onun açısından iş çok daha kötüdür. Öncelikle, çok fazla şeyi aynı anda düşünmeyi sevmeyen beyni fazla zorlanıyordur, “nereye gideceğim, nerede duracağım, iyiler mi….” Ve daha da önemlisi, sürekli liderlik savaşına maruz kalıyordur. Gündüz her şeyi yapmasına izin verip, gece olunca, “havlama! Hayır!” diyorsanız, bu onun için bir liderlik savaşıdır. “Hey sen de kim oluyorsun takipçi!” diyorlar içlerinden size. Sözün özü, siz bir öyle- bir böyle davrandıkça, sinirleri altüst olacaktır.
Peki ya yasaklamalar?
Özellikle yavru bir köpeği eve aldığımızda yaptığımız en büyük hata, bütün evi “özgürce” gezmesine izin vermemizdir. Çünkü yavrulara, annesi, yuvalarından iki metre öteye gitmesine izin vermez, gitmeye çalışırsa, hop yakalar ve geri koyar, eğer ısrar ederse, bir ısırık bir minik havlama… ama bunları yaparken kesinlikle sinirli değildir. Köpekler birçok zaman sinirli oldukları için hırlamazlar, neyse konuyu dağıtmadan yavruya döneyim. Bir evi özgürce(!) dolaşmasına izin verilen yavru, aslında özgür olduğunu değil, kaybolduğunu düşünecektir! Özellikle yavrular, ilk geldiklerinde bir odadan daha fazla mekan görmemeleri gerekir, ancak diğer günde evi sizinle beraber, gezmelilerdir. Bu, ona annenin yaptığı bir keşif gezisi gibi gelecektir.
Yani bir yavruya özgürlüğünü vermek, ilk günden korkmasına neden olmaktır. Köpekler yasakları sever. Asla sürülerinden fazla uzaklaşmazlar, liderin yemeğine yaklaşmazlar, bu onların saygılarını belli etme şeklidir. Böylelikle kendilerini güvende ve bir aileye bağlı hissedeceklerdir. Yani bir köpeğin mutfağa girmesine izin vermemek, onu üzmez.
Bu arada, bir de eve gelme, durumunu ele alalım. Köpekler, gezerler. Bu kadar basit işte. Gün boyu yürürler ve hiçbir mekana, liderin kucağında arabasında gitmezler. Eğer köpeğinizi yeni aldıysanız, evinizin etrafında kısa bir yürüyüşe çıkarın. Sonra eve girin. Eve girerken, her kapıdan önce siz geçmelisiniz, çünkü liderler böyle yaparlar, böylelikle sürünün diğer üyeleri güvende olduklarını hissederler. “Liderim öndeyse bir tehlike görünce haber verir!” derler. Eve girer girmez köpeği serbest – özgür bırakmayın. Önce beraber gezin, evi bölgeyi, yeni ormanı, yeni yuvayı tanıması gerek ve bunu tek başına yapmamalı. Eğer bir yere girmesini ya da balkona çıkmasını istemiyorsanız, ilk günden basit bir, “Şşşşt!” ya da “Hayır!” yeterli olacaktır ayrıca ilerde olabilecek birçok kazayı da önlemiş olursunuz.
Özgür olmak kavramını biraz daha açmak istiyorum. Gün boyu iki metrelik tasma ile bir direğe bağlamak değildir bahsettiğim. Güzel bir bahçede bırakın eğlensin, bırakın alıştıktan sonra, istediği yerde uyusun, sizin için sorun değilse kanepeye çıksın, ama onu çok fazla karar almak zorunda bırakmayın. Yürüyüşün önemini anlatırken daha detaylı bir şekilde ele alacağım özgürlük konusunu.
Köpeklerin, bir sürüye bağlı olduklarını ve sürü liderine ihtiyaç duyduklarını kabul ettik. Özgürlüğün onlar için iyi bir şey olmadığını ve kurallar ve yasaklarla yaşamaları gerekliliğini anladık. Şimdi gelelim diğer bir önemli konuya. Sağlık! Beden, zihin ve kalp sağlığı.
Köpekler için çok basit bir mutluluk formülü vardır: Egzersiz, alıştırma ve sevgi. Köpeğinize sadece, sevgi – sevgi – sevgiiiiii verirseniz de sağlıksızdır hatta mutsuz ve takıntılıdır, sadece egzersiz – egzersiz – egzersiz yaptırırsanız da sağlıksızdır. Bu formülün en önemli kısmı sırasıdır, bozulmaması gerek. Egzersiz – alıştıma – sevgi.
Geldik yürüyüşün önemine, balıklar yüzer, kuşlar uçar, köpekler yürür! 10 dk değil yarım saat değil saatlerce yürür. Ama bizim arka bahçemiz geniş! O zaman bir çadır kurun ve orada yaşamaya çalışın. Hayır! Köpekler yürür, en az bir saat her gün yürümeleri gereklidir. Yaşa ve cinse göre değişebilir ama mutlaka, her gün en az bir saat ve hatta en iyisi belli bir rutine bindirmektir. Şu saatler arasında…. diyebilmektir. Peki bir köpek yürüyüşü nasıl olmalıdır?
İşte bir yanlışımız da burada başlıyor… Dışarı çıktı, istediği gibi gezsin tozsun! Özgürlüğü sevmediklerini söylemiştik, peki ya sürü de işler nasıl gidiyor? Sabah erkenden herkes kalkıyor ve liderin peşinden saatlerce yürüyorlar, hiç durmadan, çiş arası vermeden, “yaaa ama şurda çok güzel bir ağaç var” demeden…. Yürüyorlar….
İşte size ideal bir köpek yürüyüşü. Kapıdan önce kesinlikle siz çıkarsınız, en yakın yeşillikte iki dakikalık çiş molasına izin verirsiniz, sonra başlar tempolu bir yürüyüş, yoldan geçen kanişe selam vermek yok, ağaçlara işemek, gördüğü her çöpü koklamak yok, yolun ideal bir noktasında durup etrafı koklamasına ve ihtiyaçlarını görmesine izin verebilirsiniz, ama sizin izninizle olmalıdır. Üstelik ideal bir yürüyüşte köpek asla önünüzde olmamalı, bu onun liderliğine izin vermek demektir. Biraz abartılı gelmiş olabilir size, ama gördüğü her şeyi koklayan bir köpek, düşündüğünüz gibi, “çok meraklı” değildir, takıntılıdır. Ya yeni bölge fethetme telaşındadır ya da yeni bölge onu korkutuyordur. Yani köpeklere özgürlüğü, siz verip siz almalısınız, tıpkı oyun saatini de belirlemeniz gerektiği gibi. Oyuncak asla ortada bırakılmaz… Bırakılırsa, takıntılar oluşur ya da artık onlardan sıkıldığı için koltuğu kanepeyi dişlemeye başlar.
Egzersiz bitti, sıra alıştırmalarda… Alıştırma sağlığın zihinsel kısmını oluşturur. Eğitimdir. Nerde nasıl davranması gerektiğidir. Bazen otur- yat- kal bir alıştırmadır, bazen yeni bir komut öğrenme, ama çoğu zaman, gelen misafire hırlamamak ve atlamamak da bir alıştırmadır. Yemeğini beklemek de alıştırmadır. Aslında her bekleme bir alıştırmadır. Yemeği 10sn elinizde tutup köpeğinizin gözlerine bakmak onun için en güzel alıştırmadır. Ağlatmak, yalvartmak demiyorum, ölçüyü belirlemek. Çünkü zihinsel egzersize ihtiyaçları vardır, hem de sevgi dediğimiz şeyden çok daha fazla… Ben böyle söyleyince kızıyorsunuz tabi. Sadece sevgiye ihtiyaçları olduğunu söylüyorsunuz. O zaman üçüncü aşama sevgi.
Birçok araştırma, köpeklerin bizim gibi sevmediğini ortaya koyuyor. Farklı seviyorlar. Sevgi onlar için bazen, gururla baktığınız andır, bazen yemeğini vermeniz, sizinle yan yana yürümesidir. “Ubu cubu cubuuuu…” çoğu zaman onun sevgiden anladığı şey değildir. Sizin tuhaf seslerinize tepki vermesinin nedeni, bunun bir oyun ve ya masaj vaktini çağrıştırıyor olmasıdır. Köpekler, vıcık vıcık sevilmekten anlamazlar, iyi bir masajdan, ve sevgi dolu bir elden anlarlar. Neden?
Öncelikle dediğimiz gibi, hiçbir sürü üyesi bir diğer üyeyi “agu cugu cugu” diye sevmez, bu tarz sevgi daha çok kendi, insani duygularımızı tatmin etmek içindir.
Daha da önemlisi, köpeklerin beyinlerinin %80 i koku ile çalışır, sonra dokunuş, sonra göz ve sonra kulak. Yeni doğan bir köpeğin en son kulakları duyar hale gelir. Kör bir köpek, kör bir insandan çok çok çok daha rahattır çünkü duvarların bile kokusunu alabilirler. Daha da ötesi var, dokunuş. Hani derler ya köpekler korkuyu hisseder. İşte bu onların, koku- dokunma duyularının çok üst düzey olmasındandır. Yani bir köpeğe, “seni seviyorum” demektense onu sevdiğinizi hissetmeniz daha iyidir. Onunla gurur duyduğunuzu hissettiğinizde bu onu kesinlikle anlayacaktır. Yalandan bir “Kötü Köpek” deyip aslında yaptığını muzurca bulup içten içe gülüyorsanız, davranışına kesinlikle devam edecektir. Konuyla alakası olmasa da bir diğer büyük yanlışı yeri gelmişken düzeltmek istiyorum. Eskisi kadar kalmasa da, tuvalet eğitiminde kullanılan bir metot vardır ya. Çişini koklatmak. Bu köpeğe sandığınızdan çok zarar verir. “Bir daha duvara yazı yazmayacaksın” diye kızdığınız çocuğunuzun parmağını kesmek gibi. Yani orantısız güç uygulamış olursunuz ve çoğunlukla mesaj doğru yere gitmez.
Konumuza dönersek, köpekler sevgiyi, koklayabilir, hisseder. Yanınızda sakince uyuması yüz kez “seni seviyorum” demenizden çok daha anlamlıdır.
Eve geliş ve yürüyüşten sonra önemli bir diğer konu yemek yeme ritueli. Evet sizin için sıradan bir öğün onun için ayin gibidir. Pat kaba doldur.. hoooop önüne… Bir rituele yaptığınız saygısızlıktır. Doğada sabah kalkıp saatlerce yürüdükten sonra önce liderlerinin bitirmesini beklerler, sonra kendileri yerler. Yani yemek bir yürüyüşten sonra gelmeli. Yemeği kazanmalı ve en önemlisi yemeği daima önce siz yemelisiniz. Beklemenin önemini vurgulamıştık. Beklemeli. Liderini beklemek ona ancak güç katar, onu insanlaştırmayın, “ayyyy canım aç kaldı nasıl bakıyor” demeyin. Köpekler bir hafta aç kalabilirler! Aman ha onu aç bırakmaya kalkmayın, sadece demeye çalıştığım, sizi yemek yerken beklemek onu acıktırmaz, zihinsel olarak sınar yani mutluluk formülümüzün ikinci ayağı gerçekleşir. Sonra… Mamayı kaba koyduk. Acele etmeden nerede yemesini istiyorsanız oraya gidin. Oturmasını ve bir 5-10 sn beklemesini sağlayın. Köpek eğitimindeki, otur, bir kurabiye, yat, bir kurabiye daha… gibi değil bu uygulama. Yemek için beklemek! Eğer bu ritüeli daha anlamlı bir hale getirmek istiyorsanız, mama kabının her an sizin kontrolünüzde olduğunu hatırlatmakta yarar var. Yani bir “heyyy” diyip kabı hafifçe yukarı kaldırın ve yemeyi bırakmasını isteyin. Kabı öne doğru çekmeyin! Bu takip mekanizmasını çalıştırıp inat etmesine neden olacaktır. Bir beş saniye bekleyin ve yine verin. Ya da “hey” diyip, mama kabının üzerine elinizi koyun ve yemeyi bırakmasını bekleyin. Bu çok sağlıklı bir alıştırmadır. Oyuna çevirmeyin ve daha önemlisi, o bir insan değil “işkence yaptığınızı” düşünmeyin! Yemekle ilgili son bir not ise, bu alıştırma, hızlı yemesini engellediği için sağlığına da yararlıdır. Yemeğini telaş içinde yemesine izin vermeyin, ve sizin liderliğiniz olmadan yediği her yemek telaş içindedir. Bu alıştırmadan sonra yemek yerken ne kadar sakinleştiğini göreceksiniz, çünkü “ben yemek yerken bile liderim her şeyin kontrolünde” güveni yaşayacaktır.
Şimdi köpeğinize nasıl davranmanız gerektiğini yeniden düzenlemenin tam zamanı. Unutmayın o sizin bütün sevgi ihtiyacınızı karşılarken, onun da sizden beklentileri var. İyi bir lider olmanız için her şeyini verebilir. Uzun bir yürüyüş için, kurallar koymanız için… sıkı bir sarılma için… Ve sakın umutsuzluğa düşmeyin. Doğada hiçbir hayvan, geçmişi ya da geleceği düşünmez. Anı yaşarlar. Bir anda nasıl değiştiklerine inanamayacaksınız. Çoğu zaman hatalarını devam ettiren, hatta takıntılı olmalarına neden olan faktörün insanlar olduğunu göreceksiniz.
Şimdi birçok insan için en önemli konu başlıyor: Türler.
Çoğumuz araba markası seçer gibi köpek seçmeye meraklıyızdır, hâlbuki tür, onların dünyasında çok da önemli değildir.
Çoğu zaman küçük köpeklerin, koca koca köpekleri nasıl susturduğunu görürsünüz. Köpeklerin dünyasında boy kilo yoktur. Sadece enerji ve pozisyon vardır. Sürüdeki konumu ne?
Enerji nedir?
Köpeklere mutsuz bir hayat sürdürmemizin en büyük nedeni, onları tür olarak görmemizdir, hâlbuki enerjilerine bakmamız lazım.
Soruya cevap yazabilmek için üye girişi yapmalısınız.
Uzmanlardan ve diğer üyelerden faydalı cevaplar almak için:
Yeni Soru Sor